Fıkralar
Cumartesi, 05 Ocak 2008

"Umumiyetle gerçek hayat hadiselerinden hareketle 'hisse' kapmayı hedef tutan ve temelinde az-çok nükde, mîzah, tenkid ve hiciv unsuru bulunan sözlü, kısa, mensur hikayelere 'fıkra' adı verilir."36

Alucra yöresindeki toplum yapısı, kapalı bir kimlikte olup, nükde, mizah çok canlı bir şekilde yaşanmakta ve canlı tutulmaktadır. Nasıl, fıkrada Karadeniz Bölgesi (özellikle Rize) ön plana çıkıyorsa, Alucra'da da bazı mahalle ve köylerimiz aynı şekilde ön plana çıkmaktadır.

Şimdi vakası gerçek hayattan aldındığına ve bazı küçük mizahi unsurların eklenerek nükde haline geldiğini sandığımız, Alucra'da söylenen bazı fıkraları aşağıda görelim:

 

 

Eşeğin Nalı Mıhı

Hanzarlı'nın biri, dik bir yamaçda ġavah kesmeġ zorunda ġalmış. Ne var ki kesecē ġavān aşşāya devrülmemesi lazım ve bu da bu yohuşda pek mümkün dēlmiş. Nihayet yanında bulunan arhadaşı dahiyane bir fikir bulur ve arhadaşına şöyle söler:

- Yā.Bizim Drangil'in inadcı eşşēni ġavā bālasana. Nasılsa eşşeg ācı çeker. (Eşek çok inatçı olduğu için ağaca mukavemet edeceği düşünülür).

Bu ahıl bizimkinin de ahlına yatar ve eşşē bulup getürür. Sona eşşēn beline bir ip balîb, ipin öbür ucunu da kesecē ġavān tepesine bālamış (Bu sayede ağaç kesildiği zaman eşek inad edip ağacın meyli aşağıya devrülmesini önleyecek). Sōna ācı kesmiye başlîp da āc yuharı değül de aşşā devrüldüğünde bizim zavallı eşşek āca dayanma bi yana havada ters yüz olmuş. Durumu gören bizim şaşġun bārmış:

- Sahın Allahım sahın ! Eşşēn nalı, mıhı gözüve batacah.(41)

 

 

Kazma Kılıfı

Hanzarlı'nın biri, birgün bi bayan çizmesi bulur, ama ne oldūnu anliyamaz. Sonunda merahını gidermeġ üçün ķöyün āsına başvurmuş. Ā da çizmî eline almış, şėle evürüb çevürmüş ve sōna ġayet gendünden emin:

- "Tuh ! Sen ne cahal adamsın. Bunun ne oldūnu anlamadın mı ? Bu basbaya gazma gılıfıdur." demiş (14)

 

 

 

 

Ġara Cücüġ

Ġadunun biri, ġarġalardan ġurtaramadū civcivleri ġorumah üçün bir çözüm bulur. Civcivlerin bütün ayahlarını bi iple birbirine bālar ve ipin bi ucunu da tavūn ayāna bālar. (Bölece civcivler birbirinden uzaklaşmayıp tavuğun yanında olacak ve hiç bir kuşda onları kapamayacak).

Ne çare ki böyüġ bi ġuş gelîb civcivin birini ġapmış ve civcivler tavūnan beraber havalanmış. Ġadın hadiseyi görünce çaresiz en gerideki ġuru civcive bārmış:

-"Ġara cücüüm baş aşşā, ġara cücüüm baş aşşā !" (14)

 

 

Gıldır Gıcıh

Parah'da ahāli yasdu namazını 10 rekat ġılîmiş. Yine de bunu çoh görmüşler. Sonunda köyün imamına ricada bulunmuşlar.

-"İmam Efendi. Sen merkeze gėd de Müfdü Bey'inen bi ġonuş, bu namazı ġısaldmanın bi yolu var mıymış sor." demişler.

İmam Efendi de durumu ķöylüye anladamamış ve çarşuya gelîb müftüye vaziyeti izah etmiş. İmamı dinliyen müftü küplere binîb imamı bi ėce paylamış ve ķöylüye yasdunun indürülemiyeceği gibi vitir vacibinin de ġılınmasını isdemiş.

Merahla bekleyen ķöylü İmam Efendi'yi uzahdan görünce bārmışlar:

- İmam Efendiii ! İndi miii ? İndi miiii ?

İmam Efendi hiddetle cevap vermiş :

- İndii, indiii ! Üç de ġıldırı ġıcıh bindiii. (41)

 

On Üç Ay

Alucra'ya gelen bir gurup yabancı, yolda yürüyereġ giden yaşlı bir ķöylüye rastlamışlar. "Durup şunu alalım da biraz kafaya alırız." diye anlaşmışlar. Arabî durdurîb ķöylî arabiya buyur etmişler ve içlerinden biri alaylı alaylı :

- Dayı, Alucra'nın kışı çetin olurmuş, kaç ay sürüyor ?

İhtiyar ķöylü heç isdifini bozmadan cevap vermiş :

On üç ay.

Hiç ummadıkları ġarşulū duyan yabancılar hem gülmüşler hem de sormuşlar.

- Dayı sen diyorsun, bir yıl on bir ay, hiç onüç ay kış olur mu ?

- Olūr olur ! Ġış ėle çetin geçer ki, bi yılın on iki ayı yetmez de öbür yıldan bi ay daha alur." demiş. (14)

 

Namaz

Karaağaçlı’nın biri, köyün altında Hanzarlı'nın Hanzar'a dönereġ namaz ġıldūnu görür. (Kıblenin o tarafta oldunu hesaba katmaz). Karaağaçlı bunun üzerine:

"- Hanzarlı gendü köyüne doğru namaz ġılarda ben ġılamaz mıyım ?"

dėyîb ters istikamete (kendü köyüne) dönmüş ve başlamış namaza.(41)

 

 

Öķüzün Ġafası

Hanzar'da bir gün ķöylünün biri, öķüz arabasını ķöyün içinden sürerken öķüzlerden biri susuzluğa dayanamîb başını yolun kenarında gördüü su dolu ķüpe sohar. Ķöylü ne ġadar uğraşsa da öķüzün ġafasını ķüpden çıharamaz. Bunun üzerine ķöyün en ahıllısına gider ve :

-" Ķüpden öķüzün ġafasını nasıl ġurtaracūh" der.

Bilgin bir an düşünüp :

-"Kesin öķüzün ġafasını" der.

Köylü aldığı cevab mucibince öķüzün ġafasını kesmesine keser ama bu sefer de öķüzün afası ķüpden çıhmaz. Yine ķöyün en ahıllısının yanına gėdîp:

-"Öķüzün ġafasının ķüpden nasıl ġurtaracām"der.

Bilgin yine hazır cevab:

-"Ġırın ķüpü". (41)

 

 

 

Tuhaf

Hanzarlı gurbetçi bir delüġanlı, yazın ķöyüne gelmiş. Ķöyünde ġızın birînen evlenîp İstanbul'a götürmüş.

Yol yorgunluğu da üzerlerinde oldū üçün erkenden yatmîya ġarar vermişler. Delüġanlı ėşine:

-"Hanım ışığı söndür de uyuyalım ". demiş.

Ġız ayānın altına bi sandalye alîp üstüne çıhmış ve ampülü ellerinin içine alarah üflemiye başlamış. Delüġanlı ilk önce şaşurduysa da vaziyeti çahmış:

-"Hanım, o gaz lambası değil, şuradaki düğmeye basarsan söner o".demiş.

Ġız inanmîb sandalyeden inmiş ve düümiye basınca söndüünü görüp şaşurarah:

-"Tuu ! Bu İstanbul'un adamları da ışıhları da bi tuhaf" diye serzenişte bulunmuş.(41)

 

 

 

 

 

Elektrik

Hanzarlı’nın biri, ķöyüne gėtmekdedür. Yolda çalışan memurlara rastlar ve merahınan ne yapduhlarını sorar. Memurlardan bire de köylerine elektrik götüreceklerini ve kabloyu da bunun için çekmekte olduklarını söyler. Bunun üzerine köylü kendinden emin bir şekilde karşılık verir:

-Evladım bu yohuşu imamgilin eşşē zor çıhî da elektrik nasıl çıhsın ! (41)

 

 

Güzel Türkü

Köylünün biri merkeze geldüü bi ġün bi radyo almış. Radyonun nasıl çalışîb çalışmadūnu ēcegine örendükden sōna sevinereġ ķöyün yolunu dutmuş. Yolda radyoyu açınca güzel bi türkü söylenmekde oldunu duyunca gendü gendüne demiş.

- “Ha bu, güzel türküymüş. Hele ġapadîm da geçmesin, çoluh çocūnan dînerim.” Demiş.(14)

 

 

Pėri

Çahırgilin Fedimesi ev temizlü yapimiş. Yerleri süpürürken bi çivi bulî ve lazım olur diye duvardaki piriz delüüne sohî. Tabi çiviyi pirize sohmasîinan yere serilmesi bi olî. Gendüne gelince çiviyi tekrar pirize sohî. Tekrar yerde. Ne olîb biddüünü anliyamiyan Fadime pür telaş ġendünü kapîya atib:

-"Evde ecinni, peri vaaar" diye bārmıya başlar. (41)


 

 

 

 

 


 
 
 
 
 
 

 

 
 
 
 
 
 

 
Son Güncelleme ( Salı, 07 Ağustos 2012 )